Gecen hafta sonu, 10 yıl aradan sonra ilk defa, sevgili memleketlim ve koylum olan Sadik Belge ve ailesi ile bir araya gelme ve tanışma fırsatını yakaladim. Memleketinin suyu ve kanalizasyonu olmayan kucuk bir koyunden uzun yillar once burdaki hayatina adim atip yeni bir baslangic yapmis tum zorluklarina ragmen. 10 yil once onu ziyaret edememiş olmamın telafisi zor olan bir kayıp olduğunu anlamam uzun surmedi. İki gunluk bir okul hayati yasadim desem hic de abartmis olmam. İki gun boyunca bugune kadar gidip katildigim etkinliklerde, derslerde, yasamimin her aninda, tartismalar yaptigim, elestirdigim,karsi geldigim, tecrube ettigim ne varsa hepsi ve bunlarin toplamindan daha fazlasinin koca bir cinar gibi karsimda oldugunu farketmem gercekten cok ilginc ve heyecan vericiydi. Neler konusmadik ki, ana eksenini Turkiye meselelerinin olusturdugu ve edebiyatla (Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Sabahattin Eyüboğlu) siirle (Tevfik Fikret-Molla Sırat'a/Zangoç, Nazım, Can Baba (Yücel)), koy enstituleriyle, Almanya'daki egitim anlayisiyla, hayat tarziyla, Turkiye'nin sosyal/ekonomik toplumsal alt yapisiyla, Doğu Karadeniz'deki cevre katliamiyla, tarihi kişiliklerin analiziyle (Mustafa Suphi, Tarık Akan, vd), su anki yasanan degisimlerin satir aralarini okumayla, yillar once cikip geldigi koyumuzle ve aklima suan gelmeyen bir suru anekdotla dolu koskoca ve dopdolu iki gun... Aslinda ben fazla konusmadim, Sadik agabey "sen nasil oldu da ciktin ordan diyerek" konularin gidisatini belirledi. Sanirim ikimizin de cok sasirdigi durumlar ve tespitler oldu. Birisi beni ziyarete geldiginde ilk derdim hep kutuphanemi gormesi ve daha once okudugum kitaplarima bakip fikir edinmesi olur, aynisini ben yasayinca bir degisik oldu bu sefer. :) Aklimda kalan ilk sozu: "evlat, demokrasi, demokrasiyi ozumseyebilmis bireylerin rejimidir ancak." Ben kendimi Turkiye konusunda cok da umut verici beklentileri olmayan biri olarak tanimlamisimdir hep ve bunun altinda da genel kulturel-dini kodlarin ve akil disi aliskanliklarin yasam kosullarini buyuk oranda sekillendirmesinden kaynaklandigini ve toplum tarafından sorgulanmasi mumkun olmayan durumlar ortaya koydugunu dusunmusumdur. Bu durum Erich Fromm'nun kitaplarinda "toplumun bireylerin ilermelesine izin verecek kabiliyetlerinin olmamasi" ile acikladigi bir onermeye cok yakin bir bakis acisi. Su ana kadar ayni onermeyi daha kimseden bu kadar net duyma firsatim olmamisti, yani su ana kadar kimse Sadik agabey kadar net cizgilerle sanirim bundan hic bahsetmedi bana. Geriye donup memleketimizde yaptigimiz seylere ve gecirdigimiz sureye baktigimizda ilerleme diye adlandirdigimiz pek cok olusumun nasil hizli bir sekilde yokedildigini ve toplumun buna nasil izin verebildigini gozlemlemek her ikimizin de sorguladigi ve adeta sorumlu aradigimiz ve keskin sekilde donup kendimizi elestirdigimiz bir sarmal olusturuyor. Cok ilginc bir sekilde ayni veya buyuk oranda benzer bir psikolojiyi ve keskin dusunce yapisini tecrube etmemiz galiba ayni koyden geliyor olmamiza baglidir diye dusunmez degilim. Hayatimin pek cok aninda arkadaslarim veya cogunlukla Hocalarim "her dogru heryerde soylenmez", "soyle yapilmaz, boyle denmez, elestirilmez vs" gibi sozleri hep soylemislerdir bana hatta "cok bilmis, patavatsiz, uslubu bozuk" diyen de bir hayli vardir. Ama iki gunluk bu essiz okul yasamindan sonra sunu gordum; bir sorun varsa ve soylenecek de bir sey varsa, bunu en sert ve keskin şekilde soyleyebilmeliyiz çünkü yaşamı değiştiren anlar sadece bunlar. Sadik Belge bu memleketin en bilincli insanlarindan birisi olarak hatiramda onemli bir yer etmeye devam edecek. Umarim birgun firsatini bulup anilarini yazar, kaldiki Can Baba'yi aratmayan bir uslubu var ve hayata karsi her daim bol kufurlu... :) Bir defaki sefere kadar, selam ve sevgilerimle.