Saturday, October 31, 2015

Dikkat ve Algı Kavramlarının Kısa Bir Analizi


Dikkat ve Algı Kavramlarının Kısa Bir Analizi

Erdal Ayan, M.A./M.Sc.

Öğrenme ile ilgili olarak derste şu ana kadar pek çok kavram ve olgudan (uyarıcı, uyaran, koşullanma, vb.) bahsetme ve üzerinde tartışma fırsatımız oldu. Ancak belki de bu kavramların oluşmasında ve öğrenme sürecinin gerçekleşmesinde en öncelikli görevleri üstlenen iki temel kavramdan, dikkat ve algıdan, söz etmek kaçınılmaz bir duruma dönüştü. Bu kısa yazıda bu kavramları ele alırken dersin yüzyüze oturumunda izlediğimiz Aamir Khan'ın Yerdeki Yıldızlar (Her Çocuk Özeldir) (2007) filminden örneklemler sunmaya çalışacağım. 
 
Eğitim psikolojisi ve öğrenme kuramları alanında uzun süre üzerinde çalışmalar yürütülen bu iki kavramın tanımlamakla başlamak sanıyorum daha doğru olacaktır. Dikkat ve algı kavramlarının birbirlerini çok yakından etkileyen iki olduğu su götürmez bir gerçektir.Woolfolk, Winne, & Perry'nin, (2002) eğitim psikolojisi ile ilgili yazdıkları kitapta dikkat “ilgili veya uygun olan uyarıcının/bilginin bulunması ve ilgisiz/uygun olmayanın göz ardı edilmesi” olarak tanımlanmıştır. Kaldıkı insan beyninin aynı anda pek çok nesneye karşı tümden alıcı pozisyonunda olması yaşamı imkansız bir duruma sokabilirdi (s.237-283). Bu açıdan aslında dikkat kavramı odaklanma olgusuyla eşdeğer olarak düşünülmüştür. Ancak odaklanma kavramı belirli iki iş üzerinde yapılan egzersiz veya tekrar ile genişletilebilir. Örneğin, araba sürmeyi yeni öğrenen birisinin aynı anda müzik dinlemesi dikkat dağınıklığına sebep olabilir ancak sürücü zaman içinde iki uyarıcıya da dikkat etmeyi zihninde otomatikleştirebilir veya çalan müziğe karşı duyarsızlaşabilir. Aynı kaynakta algı kavramı ise duyumsal (görme, işitme, hissetme, koklama, vb.) kanallarla elde edilen bilginin yorumlanması olarak belirtilmiş. Algının gerçekleşebilmesinde “objektif gerçekliğin ve zihinde var olan bilgilerin” önemli bir role sahip oldukları vurgulanmıştır. Algı konusunda 20. yüzyıl başlarında Gestalt teorisyenlerinin yaptıkları çalışmalar insanların daha çok “anlamlı ve düzenli bütünleri” algıladıklarını ortaya koymuştur. Ayrıca bu teorisyenler insanların bilgi parçalarını tabandan yukarı doğru bir işlemleme ile oluşturduklarını iddia etmişlerdir (bu konuda detaylı olarak Gestalt prensiplerine (Şekil-zemin ilişkisi, yakınlık, tamamlama, benzerlik ve süreklilik) göz atabilirsiniz). Ancak günümüzde içinde bulunulan “bağlamın” algının/öğrenmenin yukardan tabana doğru gerçekleşebilmesinde etkili olduğu belirtilmektedir (s.237).

Kuşkusuz yukarıda tanımladığım iki kavram öğrenme ortamlarında bireyin öğrenme sürecini ilk ve en önemli derecede etkileyen olgulardır. Bununla birlikte dikkat ve algı arasındaki yakın ilişki öğrenme sürecini kısaltabilen veya uzatabilen etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bildiğimiz gibi ilgili filmde öğrenme konusunda zorluk çeken Ishaan Awasthi'nin ilkokulda yaşadığı dikkat ve algı kaynaklı öğrenme güçlükleri ele alınmıştır. İlkokul düzeyinde temel bilgilerin ediniminde yaşadığı zorluklar ailesi ve öğretmenleri tarafından ilk olarak tembellik, haylazlık ve umursamazlık olarak tanımlanmıştır. Ishaan'ın dikkat ve algı gelişminin diğer çocuklardan farklı olduğu ve bunun öğrenme hızını etkilediği gözden kaçırılan noktalar olarak öne çıkmaktadır. Bunlara ek olarak bence Ishaan'ın dikkat ve algı düzeyini geliştiren iki paralel olgu da (doğaya, hayvanlara ve resim yapmaya olan yakın merak duygusu ve ilgisi) pek fazla önemsenmemiştir. Örneğin, Ishaan derslerin birinde sesli okuması gereken bir cümleyi okumayı başaramamış ve harf ve kelimeleri tanıyamamış buna karşılık olarak da öğretmeni tarafından cezalandırılmıştır. Merak ve ilgi bağlamında Matematik sınavında hayal dünyasında kurguladığı olay da aslında Ishaan'ın dikkat-algı düzeyinin doğa-insan ilişkileri düzeyinde kendi dünyasında nasıl şekillendiğini kanıtlamaktadır. Benzer tecrübeler Ishaan'ın ilerleyen günlerde okula gitme konusunda isteksiz olmasına ve arkadaşı ile kavga etmesine kadar uzanan içinden çıkılmaz bir süreç ortaya çıkarmıştır. Sınıfında bulunan diğer bireylere ve standart-formal ders içeriklerini öğrenmeye uyum sağlayamamasının temelinde dikkat ve algıda gelişiminde yaşadığı sorunlar aile yaşamını da olumsuz anlamda etkilemiştir. Aile ve okul tarafından sürdürülebilir ve geliştirilebilir bir yaşantıya sahip olabilmesi için okulun ve ailenin sağladığı çevrede hayatta kalması, derslerde öngürülen davranışları gerçekleştirip diğer bireyler ve en önemlisi de ağabeyi gibi hareket edebilmesine ve “başarılı” olmasına indirgenmiştir. Yaşadığı şehirdeki okula uyum sağlayamaması, babası açısından, ailesi ile birlikte yaşamasına bağlanmış ve başka bir şehirdeki yatılı bir okulda eğitim görmesinin daha faydalı olabileceği öngörülmüştür. Aile ve okulun bireyden beklentileriyle bireyin becerilerinin bu beklentileri karşılayamaması aslında ortaya çıkan ciddi çatışmaların yaşanmasına sebep olmuştur. Ancak gittiği yatılı okulda durumu daha da kötüye gitmiş ve akran düzeyinde arkadaş edinmesi ve sosyal çevre oluşturması daha da zorlaşmıştır ve gün geçtikçe yanlızlaşmıştır. Yaşadığı uyum problemi öğretmenlerinin çoğu tarafından bazen şiddet kullanma ve sürekli cezalandırma yoluyla bile düzeltilmeye çalışılmıştır. Yatılı okulda karşılaştığı tecrübeli bir resim öğretmenin Ishaan'ın durumunu farketmesi ve onun dikkat-algı gelişim süreciyle ilgili sorunu (disleksi) tespit etmesi, ailesine ve okul yönetimine duruma uygun bir açıklama getirip bireyin dikkat-algı düzeyine yönelik aktiviteler yaptırmaya başlaması olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Resim öğretmenin izlediği yöntemler (görsel öğeleri kullanması, öğrenme hızına uygun örneklem seçimi ve bunları sunuş şekli ve hızı) Ishaan'ın öğrenme eğilimini cesaretlendirmiştir. Bunun yanında resim öğretmenin Ishaan'ın davranışlarına karşı ceza yerine ödüllendirmeler sunması ve sürekli onu teşvik etmesi bireyin kendi kendine yaparak ve deneyerek öğrenmeyi öğrenmesine olumlu katkılar sunmuştur.

Sonuç olarak, bireylerin dikkat ve algı düzeyleri öğrenme süreçlerini doğrudan etkileyen ve bireyleri eşsiz kılabilen etmenlerdir. Bana göre dikkat-algı düzeylerinin şekillenmesinde bireylerin hayal dünyası ve onun dışa vurumu, merak ve ilgi alanları çok önemli roller üstlenmektedir. Dolayısıyla bu alanların doğru tespit edilmesi dikkat-algı düzeylerinin geliştirilmesinde kuşkusuz olumlu yönde etkiler ortaya koyacaktır. Bireylerin dikkat-algı düzeylerindeki değişim her birey için aynı hız ve biçimde gerçekleşmeyebilir ve bu yüzden geç veya zor öğrenen bireylere karşı ceza yönteminin uygulanması olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Adler'in (2005) bahsettiği gibi okul ortamı her zaman bireylerin sosyalleştiği alanlar olarak ortaya çıkmayabilir ve tam tersine “gelişimleri kısıtlanmış bireylerin davranış bozukluklarına ve gitgide yanlızlaşmalarına sebep olan mekanlara” dönüşebilirler. Okul ortamında tüm bireylerden aynı hızda istenilen bilgiyi öğrenmelerini beklemek ve resmi eğitim planlamasının öngördüğü şekilde öntanımlı davranışları gerçekleştirip başarılı olmalarını ummak çok da doğru bir yaklaşım değildir. Bu anlamda, öğretmenlerin ve ebeveynlerin, bireylerin dikkat ve algı düzeylerinin ne derecede gelişmiş olduğunun farkında olmak öğrenme sürecini yönetmede, ders içeriklerinin oluşturmada ve sunmada ve hatta bunları eğip bükmede ve yeniden yapılandırmada sayısız avantaj sağlayabilir.

Referanslar
Adler, A. (2005). Çocuk Eğitimi. İstanbul: Cem Yayınevi.
Woolfolk, A., Winne, P. H., & Perry, N. E. (2002). Educational Psychology, Second Canadian Edition (2 edition). Toronto: Pearson International.