Tuesday, November 24, 2015

Öğrenme ve Öğretme Kuramları Dersi (17.11.2015)



Öğrenme ve Öğretme Kuramları Dersi (17.11.2015)

Dersin bugünkü oturumunda yansıtıcı düşünme konusu üzerinde duruldu. İlk olarak düşünme kavramını açıklamaya çalıştık. Düşünme kavramını insanın nesnelerle etkileşime geçip onları ilişkilendirmesi ve anlamlandırması olarak tanımladık. Sonra yansıtıcı düşünme kavramını açıkladık ve tanımladık. Boyd ve Fales (1983)’in tanımlamasına göre yansıtıcı düşünme “yaşantılar tarafından tetiklenen bir sorunu içsel olarak inceleme ve araştırma sürecidir. Bu süreç kişinin kendi anlamını oluşturmasını ve kavramsal bakış açısını değiştirmesi ile sonuçlanır.” Bir diğer anlamda yansıtıcı düşünme bir problem karşısında kişinin kendini sorgulaması ve kendisiyle hesaplaşmasıdır. Dolayısıyla yansıtıcı düşünme düzeyi gelişen bireyler karşılaşılan sorunlar ve çözümler konusunda daha kolay karar verebilirler. Karar verme sürecinde kişi problemleri çözebilmek için belirli sorumluluk veya risk hesapları yapmaktadır ve olası risklerin hesap edilmesinde bilişe başvurma ve riskleri hiyerarşik olarak (az riskli den çok riskliye veya önem/öncelik sırasına göre) sıralayabilmektedir. Son olarak yansıtıcı düşünme ve problem çözme ile ilgili belirli özellikleri sıraladık.

Yansıtıcı Düşünme
Problem Çözme
a)      Sürecin merkezinde “ben” olgusu vardır.
b)      Bireye bağlı olarak değişir ve bireye özgüdür.
c)      Olayları düşük düzeyde dönüştürme ve kavramsallaştırma sürecidir
d)      Raporlama, yanıtlama, ilişkilendirme, nedenleme ve yeniden yapılandırma gibi alt süreçleri içerir.

a)       Merkezde her zaman “ben” olgusu olmayabilir ve süreç dışarıdan müdahaleye açıktır.
b)      Karşılaşılan yeni problemlerin çözümünde eski tecrübelerin “transfer” veya “genellenmesi” söz konusudur.



Saturday, November 14, 2015

Öğrenme ve Öğretme Kuramları Dersi (10.11.2015)


Öğrenme ve Öğretme Kuramları Dersi (10.11.2015)
Dersin bugünkü oturumunda birönceki hafta izlediğimiz videolar üzerinden davranışçı, bilişsel ve yapılandırmacı yaklaşımların öğretim materyalini ve materyalin sunuş şekilleri üzerindeki farklılıkları ve aynı zamanda öğrenen ile etkileşimi nasıl kurguladıkları üzerinde durduk.
Yaklaşım
Uyarıcı
Tepki
Uyarıcı
Davranış
Davranışçı Yaklaşım
Merdiven
Basamağa basmak
Müzik
Doğru davranış sergilendiğinde öğrenen ödüllendirilir ve davranış tekrar edilir. Öğrenene ceza verilirse ve ödüllendirme ortadan kalkarsa istenen davranış gerçekleşmez veya söner.
Bilişsel
Yaklaşım
Merdiven
Basamağa basmak
Müzik
Öğrenen uyarıcıyı olumlu olarak kabul ederse veya uyarıcı hoşuna giderse davranışı yapmaya devam eder. Bu bağlamda etkileşim ile biliş (motivasyon, ilgi, ön bilgiler, içsel koşullar, vs.) arasında bir bağ oluşur ve bilişteki değişim davranışta gözlemlenebilir ve dolayısıyla öğrenen kendi başına öğrenme eğilimine girebilir.


Sınıf içinde yapılan tartışmaların sonunda bilişsel yaklaşımın aslında “yarı davranışçı” bir eğilimde olduğu yargısına vardık.
Yapılandırmacı yaklaşımda bireyin kendisinin etkileşimi nasıl kurgulayıp gerçekleşireceğine karar verebileceğini ve öğreticinin klasik anlamda sürekli uyarıcı sunan ve ilgili uyarıcıya doğru tepki gösterilmesini bekleyen, ödüllendiren/cezalandıran davranışçı/bilişsel rollerinin dışında bir role sahip olabileceğini öğrendik. Öğreticiyi tanımlamak için rehber, arabulucu, maniple edici ve fırsatçı gibi metaforlarla, öğreneni ise “oyun kurucu” olarak yeniden tanımladık. Yapılandırmacı yaklaşıma göre “sabit bir öğrenme” söz konusu değildir ve öğretici uyarıcılara müdahale edip onları çoğaltmakla sorumludur. Bunu gerçekleştirebilmesi için de öğrenen ihtiyaçlarını ve motivasyonunu göz önünde bulundurabilmelidir. Öğrenen ve öğretenin sürekli olarak birbirlerinden öğrenmeleri gereken durumlar olduğunu tespit ettik. Aslında bu durumu daha önce Freire'nin kitaplarında okuma fırsatım olmuştu. Freire (2013) bu konuyu aşağıdaki gibi tanımlayıp açıklamaya çalışıyor:
Diyalog aracılığıyla, öğrencilerin öğretmeni ve öğretmenin öğrencileri ortadan kalkar ve yeni bir terim doğar: Öğrenci-öğretmen ve öğretmen-öğrenciler. Öğretmen artık sadece öğreten değil, öğrencilerle diyaloğu içinde kendisine de öğretilen biridir; öğrenciler isekendilerine öğretilirken kendileri de öğreten kişilerdir. Böylece öğretmen ve öğrencile, içinde herkesin büyüdüğü bir sürecin sorumluları haline gelir. Bu süreçte “otoriteye” dayalı gerekçeler artık geçerli değildir; artık etki edebilmesi için otorite, özgürlüğün safında olmalıdır, karşısında değil. Burada hiç kimse başkasına ders vermez, hiç kimse de kendi öğrenmiş değildir. Bunun yerine insanlar, dünya aracılığı ile bankacı eğitimde öğretmenin sahip olduğu idrak nesneleri aracılığı ile birbirlerine öğretirler (s.65).
Son olarak motivasyonun hem doğuştan gelen ve hem de öğrenme süreçleri boyunca değişip/gelişip ilgi alanlarına göre genişleyebilen harekete geçirici bir güç olduğunu gördük. Bu anlamda yeni doğan bir çocuk için en önemli ihtiyaçın açlığı gidermek olduğunu ve bunu gidermeye yönelik olarak motive olduğu durumu örnek olarak tartıştık. Daha sonraki yaşlarda ise iletişim kurmaya ve dil öğrenmeye yönelik olarka motivasyonun geliştiğini belirttik.


Referans:
Freire, Paulo (2013) Ezilenlerin Pedagojisi. İstanbul: Ayrıntı Yayınları